BEN KİMİM ? Söyleşi: Şeyma Subaşı
BEN KİMİM ? Söyleşi: Şeyma Subaşı
BEN KİMİM ? Söyleşi: Şeyma Subaşı
BEN KİMİM ? Söyleşi: Şeyma Subaşı
BEN KİMİM ? Söyleşi: Şeyma Subaşı

BEN KİMİM ? Söyleşi: Şeyma Subaşı

Yakup Ateş: “Ben bu ülkenin geleceği için uğraşan sayısı milyonu aşan eğitim neferlerinden biriyim.”

“Eskiden öğretmen anneydi, babaydı. Öğrencisinin başarısı için gecesini gündüzüne katan mesai kavramı tanımadan ülkenin geleceği için çalışandı.” Şeyma Subaşı’nın söyleşisi.

Eğitimci Yakup Ateş ile eğitimcilik görevi ve projeleri üzerine konuştuk.

 

Bize biraz kendinizden, yaşam hikâyenizden bahseder misiniz? Yakup Ateş kimdir?

Öncelikle beni onurlandıran davetiniz için teşekkür ederek başlamak istiyorum söze. Yakup Ateş, 1981 yılında havası sert insanı mert olan Erzurum ili Aşkale ilçesinde dünyaya gelen, ilk ve ortaokulu Erzurum’un değişik ilçelerinde okuduktan sonra babasının memuriyet görevi dolayısıyla lise eğitimini Muş Bulanık Lisesi’nde tamamlayan, üniversite eğitimi için Erzurum’a dönüp Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Türkçe Öğretmenliği bölümünü bitirdikten sonra icra etmekten büyük zevk duyduğu öğretmenlik hayatına 2003 yılında başlayan ve halen öğrencileri için durmadan yorulmadan koşan bir eğitim neferi.

Manisa’nın Salihli ilçesindeki Kabazlı Şehit İsmail Yavuz İlkokulu’nun okul müdürlüğünü yaparken başka birçok projeye de el attığınızı görüyoruz. Neler yaptınız, anlatır mısınız?

Öğretmenlik hayatıma başlar başlamaz manevi evlatlarım dediğim öğrencilerim için gönüllü meslektaşlarımın destekleriyle birçok projenin içinde yer aldım. Meslek hayatımın en güzel projelerine imza attığım yerin adıdır, Manisa Salihli Kabazlı. Nasıl anlatayım bilmem. Yaşayıp görmek lazım köy çocuklarının gözlerindeki o güzel heyecanı.

Okulumda göreve başladığımda okulun fiziki yetersizliklerinin çok fazla olduğunu gördüm. Her şeyi devletten bekleme felsefesinin tam karşısında olan bir eğitimci olarak Kabazlı’daki ilk projeme “Köyden Koleje Dönüşüm” dedik ve okulumuzun gönüllü öğretmenleri, destekçimiz olan iş adamları, Jandarma teşkilatı ile beraber okulumuzun tüm sınıflarını yeniledik. Zaman içerisinde okulumuza atölyeler kurduk. “Çiçek Durağı” projemizin çiçek gibi öğrencilerimiz için oluşturduğumuz bahçemizde okumayı sevdirdiği anlara şahit olduk. “Organik Tarım Bahçesi”yle uğraşırken öğrencilerim ve Bilişim Teknolojileri öğretmenim Burhan Sağlam’ın hazırladığı Dikey Akıllı Sera projesiyle katılmaktan büyük onur duyduğumuz geleceğin liderlerinin keşfedildiği Teknofest 2019 finalinde yer aldık. Bu arada yine boş durmadık ve okulumuzda kendi imkânlarımızla bir kodlama atölyesi kurduk. Elini taşın altına koyan öğretmen arkadaşlarımızla oluşturduğumuz proje ekibimizin kodlama üzerine hazırlamış olduğu dört adet Erasmus projesinin başarılı bir şekilde ulusal ajanstan geçtiğine şahit olduk. Artık okulumuz haberlerde yer almaktan öte bayrağımızı dalgalandırmaktan onur duyacağımız on bir Avrupa ülkesinin on beş ayrı şehrinde olacaktı. Nitekim başladık ve devam ediyoruz. Pandemi nedeniyle zorunlu bir ara verdik tabii ki. Bu arada da boş durmadık. Okulumdaki projelerimde hep yanımda olan Burhan Sağlam öğretmenimle beraber okulumuza kazandırdığımız 3D yazıcımızı eve taşıdık ve sağlıkçılarımıza siperlik maske ürettik. Bu çalışmamızın diğer meslektaşlarımıza örnek teşkil etmesi ziyadesiyle bizi çok memnun etti. Pandemi sürecinde eğitime erişemeyen öğrencilerimizin yanında olduk. Bilgisayar hediye ettiğim öğrencilerim de oldu. Atıl bilgisayarları tamir edip dağ köyündeki öğrencilerimize kurduğumuz EBA noktasıyla manevi evlatlarımı buluşturduğum da…

Yapmış olduğunuz projelerle sık sık basında yer aldınız. Aynı zamanda sosyal medyada da aktif bir öğretmensiniz. İş hayatı, sosyal sorumluluk projeleri ve bu kadar çok medyada yer almak… Nasıl bu noktaya geldiniz?

Kâinatın yaratıcısı Yüce Allah’a ne kadar şükretsem az bu konuda. Ben zorlu şartlar içerisinde eğitim hayatına devam etme mücadelesi veren çevrelerde yetiştim. Yaz tatilini akranlarım oyunlar oynayarak geçirirken ben anneannem ve dedemin yanında köyde geçirirdim. O yaşlarda bile kim Yakup diye seslense koşup giderdim. Çocukluktan mayalanması gerekiyor insanın. Duaların gizemli gücünü de unutmamak lazım. Yaptığınız işlerde Allah rızasını gözettiğiniz zaman kimse tutamıyor sizi. Enerjiniz hiç bitmiyor sanki. Küçük yaşlardan beri çevremde hep iyilik insanlarının olması, yeri geldiğinde mesai saatleri dışında bile çocukları için çalışıp haram lokma yedirmeme anlayışında olan babam, dert ortağım annem, öğretmenlik mesleğine adım atmamı sağlayan öğretmenlerim, son olarak üç şirin evladımın annesi eşimin destekleri yadsınamaz bir gerçek. Ben bu ülkenin geleceği için uğraşan sayısı milyonu aşan eğitim neferlerinden biriyim. Amacım ulaşabildiğim kadar geniş bir kitleye ulaşmak ve geleceğimizin teminatı olan gençlerimize örnek olabilecek projelerin içinde yer almak. İşin medya boyutuna gelince sosyal medya çağında yaşıyoruz. Projelerinizin geniş bir kitleye ulaşmasını sağlayan en önemli faktör tabii ki sosyal medya. Yaptığınız işi pazarlamasını bilmezseniz eğer dar alanda sıkışıp kalmakla yetinirsiniz… 

Hem eğitimci hem yönetici hem de sosyal sorumluluk projeleri yürüten biri olarak tüm bunları bir arada nasıl başarıyorsunuz? Bu çalışmalarınızın temel dinamiği nedir?                                                                     

Yolu doğru olanın yükü ağır olurmuş derler ya bizimki de bir aşk hikâyesi… Sevmezseniz olmaz. Birileri elini taşın altına koymalıdır her zaman. İnanır mısınız bilmem, koşturmak için bir neden mutlaka oluyor, bunu da Allah’ın takdiri olarak yorumluyorum. Hiçbir başarı tek başına gelmez. Okul projelerimde öğretmen arkadaşlarıma, sosyal projelerimde eşime ne kadar teşekkür etsem azdır. Özellikle Diyarbakır projemde bıkmadan yorulmadan benimle gelerek kendi maaşından artırdığı birikimlerini elli beş öğrencili minik bir okulun öğrencileri için gözünü kırmadan harcadı. O çocukların gözlerindeki mutluluğu görmenizi isterdim doğrusu. İyilik için çocuklarımızı Salihli’de bırakarak tam bin dört yüz kilometre gitmiştik. Hani normalde yorulursunuz ya tüm samimiyetimle söylüyorum o gün biz de tıpkı o çocuklar gibi şendik… 

Gerçekten de birbirinden güzel işlerin mimarısınız. Peki, bize biraz da şu anki çalışmalarınızdan, yürütmekte olduğunuz projelerinizden bahseder misiniz?                        

Pandemi döneminde sosyal projelere ağırlık verme şansım çok oldu. Özellikle yaşlı ve engelli vatandaşlarımızın yardımına koşmaya özen gösterdik. Salihli’de yardımseverlerimiz sayesinde bine yakın aileye ulaşıp dertlerine derman olmaya çalıştık. Engelli kardeşlerimizin her zaman yanında olduk. Son olarak manevi amcalığını üstlendiğim SMA Tip 1 hastası Duru Sağlık bebeğimizi yaşatma adına bir çabanın içerisine girdim. Bu arada Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Mehmet Muharrem Kasapoğlu’na da teşekkürü borç biliyorum. İki önemli projemi de kendisinin desteğiyle harekete geçirdim. Sayın bakanımızın girişimleriyle maddi değeri yüz bin liraya yakın bir rakam olan bir engelli sandalyesini yüzde doksan sekiz engelli bir kardeşimize Spor Toto Teşkilatı aracılığı ile kazandırdık. Ayrıca okulumuza halı saha, basketbol sahası ve voleybol sahasından oluşan bir açık spor kompleksi kazandırma yolunda adımlar attık.  Proje ve ihale aşamasını bitirip bayram sonu vuracağımız ilk kazma ile yapım aşamasını başlatmış olacağız.

Basında yer alan son projeniz ve bu projeden elde edilen gelir ile okul ihtiyaçlarının karşılanacak olması aynı zamanda bir kısmının da ihtiyaç sahibi öğrencilere bağışlanacak olması çok kıymetli ve etkileyici. Burada ihtiyaç sahiplerine yardım etmenin yanı sıra hayata dair mesajlar da var. Sekiz dönümlük araziye buğday ekerek değerlendirme fikri nasıl ortaya çıktı?                                                                         

Okulumuzun kenarında sekiz dönümlük bir arazimiz var. Pandemi sürecinde öğrencilerimizden uzak kaldık biliyorsunuz. Ben de makam odasında oturup evrak bekleyeceğime vatanın her karış toprağının değerlendirilmesi kanaatinde olan bir eğitimci olarak belli bir süre kullanılmayan araziyi değerlendirmek istedim. Sağ olsunlar muhtarımız ve köydeki arkadaşlarımdan ekipman desteği sağladım. Araziye buğday ekerek bakımını ve işçiliğini üstlendim. Oradan çok paralar kazanmadı okul aile birliğimiz belki ama yirmi öğrencimize harçlık verme ve okulun küçük ihtiyaçlarını karşılama şansını yakaladık. Burada önemli olan ana fikirdi. Bana göre daha önce de belirttiğim gibi her şey devletten beklenmemeli ya da şöyle anlatayım size: Bulunduğunuz konum ne olursa olsun o konumda devlete, millete en iyi katma değeri nasıl sağlayabilirim düşüncesinde olmalısınız.

Malumunuz yaklaşık iki yıldır Covid-19 sebebiyle eğitim, öğretim sürecinde pek çok değişiklikler oldu. En önemlisi de eğitimin çevrim içi olarak devam etmesiydi. Sizin de Salihli ilçesine bağlı bir köyde, evlerinde Eğitim Bilişim Ağı’na giriş imkânı olmayan öğrenciler için yapmış olduğunuz özel bir çalışma var. Biraz bu çalışmanızdan ve bu çalışmanın detaylarından bahsedebilir miyiz?  

Okulumuz taşımalı öğrenci alan bir eğitim kurumu. Dolayısıyla öğrencilerimizin çoğu yüksek rakımlı köylerden geliyorlar. Merkezde bulunan öğrenciler çevrim içi eğitime ulaşırken yüksek rakımlı mahallelerdeki öğrencilerimizin eğitimden mahrum kalması beni ve ekibimi oldukça rahatsız ediyordu. Öncelikle yaylada bulunan öğrencilerimize ulaşıp kendi imkânlarımla aldığım bir bilgisayarı hediye etme fırsatını yakaladım. Bu benim için tarifi zor bir mutluluktu. Sonrasında öğrenci velim olan Çelikli Mahallesi Celiller Mevkii İmamı İsa Hazırbulan arkadaşımızı ziyaret ettiğimde evinde internet erişimi olduğunu öğrendim. Değerli imamımızdan rica ettik sağ olsun bizlere bu süreçte aktif kullanılmayan Kur’an kursunu kaymakamlık onayıyla açtı. Gönüllü olarak da internetini verdi. Biz de bilişim teknolojileri öğretmenimle beraber atıl durumdaki bilgisayarları aktif hale getirdik ve okulumuz haricinde Çelikli Mahallesi Celiller Mevkiinde EBA merkezi kurarak eğitimden mahrum kalan öğrencilerimizin diğer arkadaşları gibi çevrim içi eğitime rahatlıkla ulaşmasını sağladık.                                                                             

Bir de “Çiçek Kitap Durağı” projeniz var. Bu proje sayesinde okuldaki okuma oranı yükseldiğini belirtiyorsunuz. “Çiçek Kitap Durağı” projesinin ortaya çıkış sürecini bizlerle paylaşabilir misiniz?

Okulumuzda öğrenci ve öğretmen arkadaşlarımızın fikirlerine her zaman değer veren bir anlayış içinde çalışıyoruz. Bu proje fikri de öğrencilerimizden geldi. Görsel Sanatlar Dersi Öğretmenimiz Uğur Uzun ve Rehber Öğretmenimiz Şule Yıldızhan öncülüğünde öğrencilerimiz atıl olan malzemelerden yaklaşık yüz metrekarelik bir bahçe yaptılar. Birbirinden farklı kurumlardan temin ettikleri malzemeleri de bu bahçeyi yaparken kullandılar. Okulumuza ait bir kütüphane vardı ama öğrencilerim çiçeklerle süsledikleri ve adına “Çiçek Kitap Durağı” dedikleri bu güzel bahçede boş zamanlarını en güzel şekilde değerlendirme şansını yakaladılar. Böylece okulumuzdaki okuma oranında kaydedilir derecede artışlar olduğuna şahit olduk.

Çocukların ya da gençlerin de yer aldığı sosyal sorumluluk projeleriniz var mı?

Projeleri yapmaktaki asıl amacımız geleceğimizin teminatı öğrencilerimize, gençliğimize örnek teşkil etmek oluyor zaten. Sosyal sorumluluk projelerinin içerisine öncelikle kendi ailemin tüm bireylerini katarak aktif olarak başlıyorum. Bana göre her şeyin temeli ailede atılıyor. Çocuklar ailelerinden gördüklerini topluma yansıtıyor.

Çocukların ve gençlerin sosyal sorumluluk projelerine katılmaları, gelecekteki mesleki başarılarına ve hayattaki başarılarına ne şekilde etki eder?

Pozitif yönde çok fazla etki edeceğini düşünen ve bunu kendi ailesinde yaşatmaya çalışan bir babayım. En son “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyasına bisiklet almak için biriktirdikleri harçlıklarını bağışlayarak kampanyanın maskotu olan ikizlerim Yusuf ve Yağız Ateş’ten ve mezun ettiğim, meslek sahibi olan birçok öğrencimden gözlemlediğim kadarıyla paylaşma duygusu ve yardımseverlik küçük yaşlarda ebeveynleri tarafından aşılanan çocuklarda insani duygular ağır basıyor ve topluma faydalı olma babında her biri ayrı bir yarışın içerisinde oluyor. Paylaşma duygusu aşılanmayan ve bu duyguyu tatmayan gençler ise olaylara maddeci bir şekilde yaklaşıyor; biz kavramını bir kenara atıp ben kavramıyla hareket ediyorlar. Erken yaşlarda sosyal sorumluluk projeleriyle tanışan çocuklar ise toplumla barışık bir yaşamı tercih ediyor ve bilinçaltında her zaman şükrü yaşatıyorlar. Gençlere en büyük tavsiyem her zaman şu olmuştur: Hayatınızı “keşke”ler yerine “iyi ki”lerle doldurun…

Bir eğitimci olarak sistemin veya ailelerin artı ve eksilerine oldukça vakıf olduğunuzu düşünüyorum. Eğitim ile ilgili ailelere ve gençlere iletmek istediğiniz bir şey var mı? Ebeveynler çocuklarla ve okulla ilgili konularda nelere dikkat etmeliler?

Herkes tarafından bilinen bir gerçek olarak toplumun temel taşı eğitimdir. Eğitim politikası zayıf olan toplumlar geride kalmaya mahkûm kalmışlardır her zaman. Sayın Cumhurbaşkanımızın da özellikle belirttiği üzere eğitimde gerekli ilerlemeyi henüz sağlamış durumda değiliz. Oysaki güçlü devletimiz öğrencilerimizin kitaplarına, taşımalı eğitim kurumlarında çocukların servis ve yemek hizmetlerine kadar her türlü imkânı sağlamaktadır. Eskiden öğretmen anneydi, babaydı. Öğrencisinin başarısı için gecesini gündüzüne katan mesai kavramı tanımadan ülkenin geleceği için çalışandı. Başta öğretmen öğrencisine davranış kazandırma peşinde koşar, iyi insan yetiştirmeyi şiar edinirdi.  Gelişen teknoloji, değişen şartlar ve ne yazık ki toplumda öğretmene bakış açısını değiştirmek için çalışan şer odaklar, eğitim sistemimizi yıpratmakla kalmayıp öğrencisi ve öğretmeniyle benci ve bananeci bir anlayışa sürükledi sistemimizi. Oysa eğitim ailede başlar. Çocuklar eğitim hayatına adım atmadan ilk derslerini izleme ve gözleme metoduyla ebeveynlerinden alırlar. Kaliteli bir toplum yetiştirmek istiyorsak öncelikle ailelerimizi eğitim sürecinden geçirmeli çocuklarına rol model olmalarını sağlamak zorundayız. Çocuklar Matematik, Türkçe, vb. dersleri öğrenmeden önce ahlaki eğitimden geçirilmeli; geleceğimizin teminatı olan evlatlarımıza milli tarihimiz uygulamalı şekilde anlatılmalı, onlara vatan, millet, devlet, bayrak sevgisi en iyi şekilde aşılanmalıdır.    

Eğitimci olmak isteyenlere veya yeni mezun eğitimcilere neler önerirsiniz?

Öğretmenlik mesleği çok zor bir meslek. Öğretmensen eğer dertlenmeyi bileceksin, sevmeyi en iyi şekilde öğreneceksin; şefkati öğrenecek öğrencin senden, vatanına, milletine sadık olmayı ben demeyecek senin öğrencin bizi öğretmeyi bileceksin öğrencilerine. Mesleğine sımsıkı sarılacaksın eve iş götüren insan olacaksın. Herkeste mesai kavramı varken senin mesainin yirmi dört saat olduğunu bileceksin. Öğretmenlik mesleği kutsal bir meslek, sabır ister, mücadele ister ama meyvesini aldığınız zaman var ya bütün yorgunluğunuz gider. Genç meslektaşlarım asla küsmesinler yorulmasınlar koşmaya devam etsinler durmadan çünkü en büyük ödülü Yaratıcı’dan alacaklar…  

Son söz olarak hazırlık aşamasında olduğunuz yeni projeleriniz neler?

Huylu huyundan vazgeçer mi hiç? Tabii ki proje hazırlıklarımız var. İnşallah o projelerimizi de hayata geçireceğiz en kısa sürede. Topluma faydalı olmuşsak ve olmaya da devam edebilirsek ne mutlu bize…

 

Söyleşi: Şeyma Subaşı

 

Yayın Tarihi: 29 Temmuz 2021 Perşembe 14:00Güncelleme Tarihi: 30 Temmuz 2021, 10:13


Click Here to Visit