Anne Baba ve Çocuk
Ailenin giyim tarzı, kültür anlayışı, beslenme tarzı, müzik anlayışı, teknoloji kullanımı gibi faktörler çocuğu etkilemektedir. Çocuğu ailenin dışında görmek imkansızdır. 3-4 yaş arasında olan çocuklarımız üzerinde aile tamamen etkin konumda olduğu için ağız tadının belirlenmesinde dahi aile etkili olmaktadır. Bu açıdan ailenin kendi içerisinde yaşadığı her olay da çocuğu etkilemektedir. Çocuğun aile değerlerinden iki önemli değer vardır çocuğun gelişimini çok etkiliyor bunlar; maddi birikim (yediği, içtiği, giydiği, yaşadığı fiziksel ortam vb.) ve ruhsal manevi birikimler. Çocuğun önünde nasıl roller ve kalıplar varsa çocuk bunları modelliyor. Çocuğun en öncelikli olan öğrenme stili taklit ederek öğrenmedir. Ebeveynlerinin davranış ve tutumlarını gören çocuk onları kendi davranış örüntülerine yansıtır. Çocuklara uyguladığımız oyun terapilerinde oyun yoluyla çocuğun iç dünyası ile bağlantı kurarız. Çocuk korkusunu, üzüntüsünü sözlerle ifade edemez ama yaşananları oynadıkları oyunlara yansıtarak bizlere davranış diliyle mesaj verirler. Örneğin yaptığımız oyun terapilerinde çocuğa resim çizdiririz yaptığı resimde babayı çok uzak bir köşeye çizer ve biz bunu yorumlarken babayla bir sorun olduğundan yola çıkarak çocuk ve baba arasındaki baba fiksasyonu, babaya ulaşamama durumunu ele alır ve bunun üzerine çalışmalar yürütürüz. Çocuğun 0-6 yaş arasındaki öğrendiği bilgiler daha sonrasında öğreneceği bilgilerden daha fazladır. Örnek olarak yaşanan 2. Dünya savaşı sonrasında ormanda kaybolan çocuklar var bunlar literatürde vahşi çocuk olguları olarak geçmişlerdir. Bu çocuklar ormanda okul öncesi dönemde kaybolan çocuklardır. Daha sonrasında bu çocuklar bulunduklarında hangi hayvanın yanında büyüdüyse onun gibi yemek yiyorlar, o hayvan gibi yürüyorlar ve bu çocuklara ilginçtir ki sevgiyi, konuşmayı, insan gibi yaşamayı öğrenemiyorlar. Bunun üzerine insan beyni üzerinde araştırmalar yapılıyor. İnsan beyni yetenekler kümesi olarak gelişiyor fakat bu yeteneklerin önü açılmazsa eğer köreliyor. Buna benzer olarak fareler üzerinde yapılan bir deneyde doğar doğmaz bir grup farenin gözleri bantlanıyor ve birer hafta arayla gözleri açılmaya başlanıyor. 6 ay sonra gözleri açılan farelerin görmeyi öğrenemedikleri tespit ediliyor. Aynı şekilde bizlerde de bu tür uyaranların kritik dönemde var olmaları görme yetisini, sosyalliği, sevgiyi her alanda öğrenme yolunu açmaktadır. Otistik çocukların beyinlerinde ayna nöronlar çalışmaz ve ayna nöronlar çalışmadığı için duygusal okur-yazarlık yani duygusal algılamalar yoktur bu çocuklarda. Örnek olarak sınıfta arkadaşlarının kimisi seviniyor, kimisi üzülüyor fakat çocuk bunu algılayamadığı için katılamaz arkadaşlarına ve bir süre sonra izole olurlar, içine kapanırlar çünkü duygusal aktarımı yapamıyorlar. Bu noktada aile ile ilk eğitim sevgi ile ve bu sevginin aktarımıyla başlar. Doğum esnasında çocuğun doğduğu andaki ilk tepkisi ağlamaktır çünkü anne karnındaki konforlu alandan uzaklaşmış ve ciğerlerine oksijenin girmesiyle bir korku yaşamıştır ve sığınacak bir yer ararken anneyle ilk temas gerçekleşir ve temel ihtiyaçların karşılanmasıyla yavaş yavaş çocukta bağlanma gerçekleşmeye başlar. Eğer güvenli bir bağlanma gerçekleşirse çocuk mutlu yetişiyor. Güvenli bağlanma çocukta serotonin ve dopamin salgılanmasını etkiliyor ve büyüme hormonu tetikleniyor. Bu yüzden çocuklarımızı büyütürken en temel olan güvenli bağlanmayı gerçekleştirmeliyiz çünkü bu bağ çocuğun huzurlu ve mutlu bir yaşam sürmesinde en temel dayanak noktasıdır.
Click Here to Visit